3 Eylül 2013 Salı

Bilic'in Fedaileri...

     Geçen sene aslında çok da başarısız bir sene geçmemesine rağmen "Feda" adı altında kemer sıkma politikası uygulanmıştı. Birçok kişi Beşiktaş'ın ilk beşte bile yer alamayacağını söylerken Aybaba'nın takımı baskısız geçecek bir yılı hücum futboluyla sürdürdü. Hücumda - santraforların gol yükünü çekememesine rağmen- başarılı olan ancak savunmada felaket bir yıl geçiren Beşiktaş'ta Aybaba'nın gidişi, stadyum projesi ve son olarak Bilic'in gelmesi kafalarda yeni Beşiktaş'ı sorgulattı.

                           


     Transfer sezonunu Hilbert gibi bir dinamonun gönderilmesini saymazsak gayet başarılı geçiren bir Beşiktaş söz konusu. Çağımızın "büyük şirketler" için olmazsa olmazı, profesyonel ve kurumsallaşmış Beşiktaş A.Ş girişimi aslında Zeki Önder Özen gibi bir futbol dahisinin direksiyona geçmesiyle başladı. Mayıs ayı itibariyle popüler hale gelen taraftar grubu Çarşı ve "sosyalist" hoca Slaven Bilic Beşiktaş taraftarının heyecanını artırdı. 

     Cenk ve McGregor'un geçen sene İnönü'de kanser bağışıklığını düşürmesi bu sene kaleyi güven altına almayı zorunlu kıldı. Tolga gibi Türkiye'nin en iyi kalecileri arasında yer alan eldiveni kadroya katan Beşiktaş, bir numaralı pozisyondan devrimi başlattı. Bekler konusunda sıkıntıyı 6+0+4 gibi saçma uygulamayı da düşünürsek Serdar Kurtuluş ile çözmek Hilbert ayıbını bir nebze olsun unutturdu. Sol bek konusu transfer sezonunun bitmesine birkaç gün kalmasına rağmen hala çözülemedi. İsmail'in önünü kesmemek için geçici sol bek aranıyor ancak bir Markus Münch savunmayı bir anda kusursuz kılabilir.Böyle ağır bir sakatlık geçiren İsmail'e de solbeki emanet etmek intihar olur.Bir bakarız Bilic'in ısrarla istediği ve "yeni Cisse" olarak görülen Atiba Hutchinson kendini Tromso maçında olduğu gibi bir anda sol bekte bulur. Sezon başında böyle çılgın hamleler dahilik olarak görülebilir. Ancak uzun lig maratonunda sol beksiz Beşiktaş'ın uçması imkansız görülüyor.

     Portovari bir transfer ile Pedro Franco'nun pek de Beşiktaş'ın alışkanlığı olmayan maliyetle kadroya katılması Sivok'un yerinin garanti olduğu tandemde derinlik yarattı. Escude'nin bile onbirde başladığı savunma göbeğinde şimdilik sorun yok gibi sol bek dışında.

     Orta sahaya bakıldığında ise Fernandes gibi bir ustanın yanı sıra Arsenal kökenli Oğuzhan, hala son bir kurşunu olan Necip, forma şansını iyi değerlendiren Veli gibi oyuncular bu bölgenin de sorunsuz olduğunu gösteriyor. Bilic'in hala nerede gelişmesi gerektiğini düşündüğü Muhammed Demirci ve joker Atiba Hutchinson da bu bölgedeki zenginliği gözler önüne seriyor.

                            


     Bir bakıma kumar olarak alınan ve şimdilik bu kumarın tuttuğunu ispatlayan Gökhan Töre ve geçen sezonun yıldızı Olcay Şahan kanatlarda her an her şeyi yapabilecek nitelikte. Sakatlıktan kurtulan Holosko, kurşun döktürüp kendine gelebilecek Pektemek ve yeni bir Amokachi olabilecek Eneramo da geçen sezon da yaşanan bol gollü galibiyetlerin mimarları olabilir. Tabi Almeida'nın "artık" pesimist forvetliği unutup kendini Bilic ve taraftara bırakması yetecek. Bu rüzgar ile yirmiye yakın gol atabilecek potansiyele sahip olduğu bir gerçek.

     Menajerlik oyunlarında oynanırken bile zevk alınabilecek genç ve alternatifleri bol bir kadrosu bulunan Beşiktaş Uefa'dan men edilmesine rağmen ligde sezona üçte üç yaparak başladı. Milli maçlar arasından sonra oynanacak Bursaspor ve Galatasaray maçlarından en azından yenilgisiz çıkmaz zorlu fikstürdeki ilk yedi haftadan hasarsız çıkılmasına neden olabilir. Tabi şimdiden basının şampiyonluğun adayı olarak gördüğü Beşiktaş,ne kahvede maç izleyen fanatiğiyle ne de sahadaki "savaşçılarıyla" bu baskıyı kaldıramaz. Ancak geçen seneki gibi "menemen" söylemlerine benzer durumlar daha da büyük felakete yol açabilir.




     Avrupa cezasının bu sene çekilmesi ve Fenerbahçe'nin seneye de Avrupa'ya katılamayacak olması elbette Özen-Bilic ikilisine Şampiyonlar Ligi'ni düşündürüyordur. Yeni stadyumun yapılması ile istikrarlı ve dinamik bir kadroyla devler arenasına çıkan Kartal'ın başarısız olması Almeida karamsarlığı gibi görünüyor. Ayakları yere basan ve sahada ne yaptığını bilen bir Beşiktaş ligde bu görüntüsüyle son haftalara kadar savaşır. Özen'in filozofluğu,Bilic'in "takım oyunu" anlayışı ile akıllı top oynayan bir Beşiktaş bir bakarsınız kupayı kaldırmıştır. Belki de Bilic taraftardan hediye olan gitarıyla bu filmin en önemli soundtrack'ini ortaya çıkarır..






















16 Mayıs 2013 Perşembe

92 model Manu ve Beckham'ın vedası..


     Yıl 1992. Ayakta soldan ikinci, oturanlardan soldan ikinci ve soldan beşinci..Neville, Beckham ve Scholes...Ferguson ile başlayan Scholes ile devam eden ve Beckham ile sona eren emekliye ayrılma furyasından 21 yıl önce. 90'lı yıllara damgasını vuracak Manu efsanesinin temelleri. Fazla söze gerek yok.

9 Şubat 2012 Perşembe

Eric Cantona'yı Ararken Kaybolmak !


Ken Loach, yine bizlere kollektif hareketin sanattaki yansımasını sergiliyor. “Land and Freedom” dan sonra bir başka eseri olan”Looking for Eric” söz edilen bu kusursuz yapıt .Steve Evets ve Eric Cantona paylaşıyor filmin başrollerini.



Eric Cantona kendisini oynuyor filmde. Aforizmalarını düşürmüyor dilinden ve izleyiciyi fazlasıyla etkileyen Fransızcası ile İngilizce konuşurken ki Fransız aksanıyla. Steve Evets ise film de Eric Bishop adlı karaktere bürünüyor. Karakter, Cantona’nın sahadaki halinin tam tersi olarak sergileniyor. Yani Cantona ne kadar vahşi, yırtıcı, karşı konulmaz ve asi ise Eric Bishop karakteri de bir o kadar naif ve sakin bir görüntü çiziyor.

Fanatik bir Manchester United taraftarı olan Eric Bishop, halüsinasyonlar ve içtiği ot sayesinde her gece odasında “kral Cantona”yı ağırlıyor. Bu sahnelerde iliklerimize kadar işlenen bir mesaj var aslında. Futbol fena halde şizofreni içerir. Hangimiz sokakta futbol oynarken, top ayağımızdayken bir efsanenin adıyla şizofrenik oyunlar oynamamışızdır ki. İşte Eric Bishop da bu masalı kendi dünyasında yaşıyor.



İki kadın tarafından terkedilmiş ve iki eşinden olan iki ayrı oğluyla aynı evde yaşayan Eric Bishop, sorunlarına çare bulmakta büyük sıkıtılar yaşıyor. Ancak odasındaki, belki de beyninin her bir hücresini ele geçiren Cantona bir nevi onun İsa’sı oluyor. Eric Bishop’un sorunlarını ortadan kaldırmasında, çocukları ve eski eşiyle yaşadığı sıkıntıları atlatmasında Cantona’nın ilahi varlığı ve gücü yardımcı oluyor.



Futbol ve hayat ilişkisinin fazlaca iç içe olduğu, ve bittiğinde keşke baştan hiç izlememiş gibi izlemeye başlasam denilen ender filmlerden “Looking for Eric”. Bazen kendinizi br futbolcunun yerine koyarak, zorluklara gelişine bir dömivoleyle karşılık verebiliyorsunuz. Bazen ayağımıza gelen fırsatları adeta yağmurlu bir havada ayağımızın altından kaçan top gibi kaçırabiliyoruz. Ancak tüm bunlar için söylenecek tek bir şey var. O da bir başka futbol-yaşam ilişkisi kuran “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” adlı filmden geliyor.

- Hayat fena halde futbola benzer...


8 Şubat 2012 Çarşamba

Sürgün !




     Bir çok ülkeden bir çok yıldız Afrika Kupasına gitti. Fildişi Sahilleri ve Zambiya şampiyon olmak için finalde birbirlerini "yiyecekler". Manchester City, Arsenal ve Chelsea kulüpler ise orada kimin şampiyon olacağını umursamıyor bile. Akılları fikirleri oyuncularının sağ salim dönmesinde. E tabi o kadar para veriliyor bu "yıldızlara", Afrika ellerinde hiç olmalarını kim ister. Kupa için söylenecek bir söz varsa o da Hokkabaz filmindeki Sait Tünaydın rolündeki Mazhar Alanson'dan geliyor:

    - "Kime yararı var ?"

13 Ocak 2012 Cuma

Futbolun İki Tanrısı



   Türk futbolunun iki ustadı Lefter Küçükandonyanis ve Metin Oktay.Tartaros'u geçip Hades'te buluştu Lefter, Taçsız Kral ile.Sonsuzlar...

10'lar Aslında Çok Farklı

   Felipe Melo: "10 numaralı formayla oynamak beni daha iyi bir futbolcu yaptı. Bazen Ronaldinho stili bakmadan paslar veriyorum"



   İtalya'da oynadığı 2009 yılında, o dönemde İnter'de forma giyen Querasma'nın önünde yılın bidonu olmuştu. Galatasaray'daki formu parmak ısırtıyor, diyecek yok. Ancak özellikle Galatasaray forması giyiyorsanız 10 numaralı forma hakkında rahat rahat konuşamazsınız. Nedenini söylemeye bile gerek yok...